Türkiye’de arıcılık çok eski yıllardan beri geleneksel olarak yapılmaktadır.
Ülkemiz bitki florasının genişliği, çiçeklenme zamanının
hemen hemen bütün bir yıl devam etmesi, kovan yapımında kullanılacak
ağaç sorunuyla karşılaşılmaması gibi olumlu şartlara; yeterli
iş gücünün varlığı, toprağa bağlılığın olmaması ve büyük yatırımlar
gerektirmemesi gibi faktörler de eklenince arıcılık önemli bir gelir
kapısı halini almıştır.
Gelişen arıcılık sektörü zamanla ticari gelir kapısı halini alınca
arılarda görülen belli başlı hastalık ve zararlılar da önem kazanmış,
bunlarla mücadele yöntemleri araştırılıp tedavi yöntemleri bulunmuştur.
Arıcılıkta ilaç kullanımına ikinci dünya savaşından sonra
başlanılmış, hastalık ve zararlılarda belirli ölçüde azalma sağlanmıştır.
Günümüz arıcılık sektöründe, bilinen hastalık ve zararlıların yanı
sıra hala bilinmeyen ya da henüz adlandırılmamış birçok hastalık
ve zararlı faktörüyle de başa çıkmak için çalışmalara devam edilmektedir.
Yeni yöntemlerle sağlıklı ve bol verimli arıcılığın nasıl yapılacağı
yönünda araştırmalar da yürütülmektedir.
Son yıllarda arıcılığımızı tehdit eden hastalıklardan biri olarak
koloni çöküş hastalığı karşımıza çıkmaktadır.
Koloni çöküş hastalığı (CCD) işçi arıların birden bire ortadan
yok olması şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Tarih boyunca bu
tip ortadan kaybolmalar daha önceden de belirtilmiş ise de CCD
terimi, ilk defa 2006 yılının sonlarında Kuzey Amerika’da giderek büyüyen
ve fazla miktarda olan kayıplar için kullanılmıştır.
Son 2 yıl içerisinde, dünyanın pek çok ülkesinde bal arısı kayıplarının
olduğu bildirilmiştir. Bu konuyla ilgili detaylı raporlar ABD, Kanada,
Fransa, Almanya, İspanya ve İngiltere’den gelmiştir. En çok
kaybın Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu kayıpların
sebebi araştırıldığında herhangi bir hastalığa bağlanamayıp
Koloni Çöküş Bozukluğu/Sendromu (CCD) olarak adlandırılan
yeni bir durum ya da arı fenomenleri ile ilişkili olduğu bulunmuştur.
CCD için herhangi bir sebep bulunamamış olmakla birlikte
kolonilerin sönmeye devam etmesi ciddi araştırmalar yapılmasına
sebep olmuştur. Birçok araştırmacı bu yeni hastalığın tek bir sebebinin
olmadığını, bir seri zararlı, patojenler, zirai ilaçlar, viral etmenler
ve ilaç kullanımının arılarda hafıza kayıplarına yol açtığını, böylece
uçuşa çıkan arıların kovanlarını tekrar bulamadıklarını, arıların ve
arıcıların bakım beslemesi ile iklimsel değişikliklerin koloni kayıplarına
sebep olduğunu düşünmektedir.
Bazı araştırmacılar CCD’ye sinir sistemlerini etkileyerek çalışan
neonikotinoidler olarak bilinen yeni sınıf böcek ilaçlarının tarımda
kullanılmasının sebep olduğunu da düşünmektedir.
Hastalığın belirtisi olarak;
• Kovandaki yetişkin arıların birden bire
tamamen yok olması, çevrede kaybolan
arılara ait ölülerin bulunamaması
veya çok az bulunması.
• Kolonide kapalı yavru gözleri olmasına
rağmen arıların kovanı terk etmesi
• Yeterli yiyeceğin (bal ve polen) kovanda
olmasına rağmen arıların kovanda
bulunmaması.
Bunların yanı sıra mevcut kuluçkaların bakımı
için yetersiz işgücüne sahip olması ve arılara
yapılan beslemeyi tüketmeye isteksiz davranmaları
görülen en önemli belirtiler olarak
öne çıkmaktadır.
Normalde en fazla %20 olan koloni kış kayıpları
bu hastalıkta %60-80’lere ulaşırken bazı
arcılık işletmeleri bütün kolonilerini kaybetmektedir.
Türkiye, yeryüzündeki bal arısı ırklarının yaklaşık
%20’sini bulundurmaktadır. Üç kıta arasında
bulunan Türkiye, arı ırkları farklı iklim şartlarına
adapte olabilen ırk ve ekotipleri bünyesinde
bulundurmaktadır. Bulundukları ortama adapte
olan maksimum verim elde edilen bu ırkların
dışarıdan getirilen farklı ırklarla gelişigüzel birleştirmelerde
oluşacak dejenerasyonları da düşünerek
ülkemize özgü arıları daha ciddi olarak
koruma altına almamız gerekmektedir.
Ülkemizde yoğunluğu Akdeniz bölgesinde
görülen ölümlerin sebebinin araştırılmasında
iklim şartlarındaki anormal değişmeler olduğu,
arı hastalık ve zararlıların bu ölümleri arttırdığı
düşünülse de acaba ülkemizdeki ölümlerde
“Koloni Çöküş Hastalığı (Colony Collaps Disorder)
olabilir mi?” diye düşünülmeye ve ülkemiz
araştırma kurumları tarafından
bu hastalık üzerinde durulmaya
başlanmıştır.
Ülkemizdeki arı ölümlerinin
araştırılması neticesinde
2006 yılı arı kayıplarının toplam
%24.19, 2007 yılı toplam arı kayıplarının
% 30.92 olduğu tespit
edilmiştir. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığınca koloni kayıplarını
araştırmak için oluşturulan komisyon,
Varroa parazitinin ihbarı
mecburi hastalıklar listesinden
çıkarılması ve bu parazite
karşı mücadelenin eş zamanlı
yapılması gerektiği, Amerikan
Yavru Çürüklüğü hastalığının ihbarı mecburi
hastalıklardan olması sebebiyle karantina tedbirleri
uygulanacağından arıcılar tarafından bildirilmemesi,
böylece hastalık şiddet ve yayılım
alanının arttığı, arıcılarımızın ana arı değiştirmesinin
önemini kavrayamadıkları ve primitif arıcılık
yaptıkları, arı gen kaynaklarının korunmayıp
melezlemelerle arı ırklarının bozulduğu böylece
dayanıksız ve verimsiz arı popülâsyonunun arttığı
sonuçlarına ulaşmıştır.
Sağlıklı bir arı bir damla bal üretebilmek için
yaklaşık 120 bin çiçeği ziyaret etmesi gerektiği
bilinmektedir. Bu kadar ağır bir vazifeyi yerine
getiren bu canlılara gerekli önemim verilmesi
geleceğimiz açısından da son derece önemlidir.
Nitekim Einstein; “Eğer arılar yeryüzünden
kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır, arı
olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz”
sözleriyle arının insanlık için önemine o
günlerde vurgu yapmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder