Anadolu’da geleneksel olarak yapılan arıcılık
dünyadaki gelişmelere koşut olarak önemli
değişimler geçirmiştir. Geçmiş otuz yıllık süreçte
koloni sayısı yaklaşık iki kat bal üretimi ise üç kat
artmıştır. İlkel kovanların yerini modern kovanlar
almış, hastalıklarla mücadele ve damızlık materyal
kullanımı gibi teknik arıcılığın gerektirdiği
uygulamaların kullanımı yaygınlaşmış ve gezginci
arıcılığın da etkisiyle koloni başına bal üretiminde
önemli artışlar olmuştur
(Şahinler ve ark.,2003).
Ancak Türkiye koloni sayısını daha fazla
artırmadan verimliliği etkileyen tüm unsurları
denetim altına alarak koloni başına bal verimini ve
toplam bal üretimini iki katına çıkaracak potansiyeli
taşımaktadır. Arıcılık teknikleri bir taraftan
verimliliğin ve toplam bal üretiminin artmasına yol
açmakta, bir taraftan da bu tekniklerin yanlış
uygulanmasıyla önemli sorunlar yaşanmaktadır.
Hastalık ve zararlılarla mücadele amacıyla
kullanılan pestisitlerin, naftalinin ve antibiyotiklerin
kalıntıları, piyasaya sürülen sahte ballar, balların
ticari glikoz ve nişastalı ürünlerle karıştırılması veya
hasat döneminde arıların şeker şurubu ve benzeri
besinlerle beslenmeleri arı ürünlerinin saf, doğal
imajını bozmakta, tüketicilerde kaygı ve isteksizlik
yaratmaktadır. Ayrıca bu uygulamalar Türkiye’nin
bir çok Avrupa Birliği ülkesi ve A.B.D’ ne yaptığı bal
ihracatında da en önemli sorunları
oluşturmaktadır.Yıllara göre değişmekle birlikte
yılda 5-10 bin ton bal ihracatı yapılan ülkemizde
kalıntı sorunu nedeniyle büyük güçlükler
yaşanmaktadır. Dünyada en büyük ihracatçı olan
Çin’ in Avrupa ve Amerika pazarlarından antibiyotik
ve pestisit kalıntıları nedeniyle ballarının geri
dönmesi Türk balının ihracatında yeni olanaklar
yaratmıştır. Nitekim 2001 yılında Türkiye’ den
A.B.D’ ye 71 ton bal ihraç edilmişken 2003 yılında
2223 ton bal ihraç edilmiştir (Parker, 2004). Ancak
Türk ballarında da zaman zaman kalıntı sorunu
yaşanmakta ve bu konu tüm sektörü etkilemektedir.
Avrupa’ da arı hastalıklarının tedavisinde antibiyotik
kullanımı yasaklanmıştır. Avrupa Birliği onaylanmış
ilaçların dışındaki hiçbir ilacın arıcılıkta kullanımına
izin vermemektedir. Bir çok ülkede ithalatçı firmalar
kendi kriterlerini belirlemekte ve bal alımını bu
kriterlere göre yapmaktadırlar. Avrupa ve ABD’ ye
ihraç edilen ballarda naftalin, çeşitli antibiyotik
kalıntıları ve balın doğal yapısını bozan şeker
şurubu, ticari glikoz ve nişastalı ürün karışımları
nedeniyle çok önemli sorunlar yaşanmaktadır. Hem
yasal hem de mesleki yaptırımlar, etkin denetim ve
sektörel organizasyonla belirtilen sorunlar
çözüldüğü takdirde Türkiye bal ihracatında çok
önemli gelişmeler yaşanacaktır (Sunay ve ark.,
2003).
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde
üreticilerin örgütlenmesi ve kayıt altına alınabilmesi
amacıyla arıcılık birlikleri ve merkez birliği
kurulmuş, üretilen ürünlerin bütün süreçlerde
denetlenebilmesi için de Türk Gıda Kodeksi’ nde
bal tebliğ ve bal eylem planı uygulamaya
konulmuştur. Resmi Gazete’ de yayınlanan bal
tebliğinde temel petek, bal mumu ve balın tanımı
ve içeriği, balın naftalin, ticari glikoz ve nişasta
içermeyeceği, bala hiçbir katkı maddesi
katılamayacağı, balda bulunabilecek maksimum
pestisit kalıntı miktarları ve baldaki veteriner ilaçları
tolerans düzeyleri, balın ambalajlanması,
etiketlenmesi, taşınması, depolanması ve tescil ve
denetimine ilişkin hükümler açık olarak belirtilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tüketici sağlığını
korumak ve bal ihracatının artırılması için bal,
balmumu ve temel peteğin uygun, hijyenik
ortamlarda üretilmesine yönelik bal eylem planı
uygulama talimatını hazırlayarak ülke genelindeki
tüm birimlerine iletmiştir. Bu çerçevede bal üreten,
toplayan, ambalajlayan, depolayan ithal ve ihraç
eden kişi ve kuruluşlar kayıt altına alınacaktır. Bal
ve temel petek üretici ruhsatı, bal toplama
merkezlerinde ve bal mumu temel petek
işletmelerinde tutulacak kayıt formları, kullanılacak
ilaçlarla ilgili işletme kayıt defterleri hazırlanmış ve
böylece balın üretimden tüketiciye ulaşana kadar
tüm süreçte ruhsatlı, kayıtlı ve kurallara uygun,
denetlenebilir ve kontrol edilebilir bir sistemi
uygulamak amaçlanmıştır.
Kamusal alanda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Orman Bakanlığı, İl Özel İdareleri ve bazı fon, vakıf
ve projelerden arıcılığa son otuz yıl içinde yaklaşık
100 trilyon TL kaynak aktarılmıştır (Gürses ve İnci,
2003). Bu kaynaklar büyük ölçüde koloni ve arı
malzemeleri dağıtımında kullanılmış, bu amaçla
yürütülen projeler iyi izlenmemiş, yöntemler iyi
belirlenmemiş ve bu kaynaklardan etkin
yararlanılamamıştır. Türkiye koloni sayısı ve km2 ye
düşen arı yoğunluğu bakımından dünyada ilk
sıralarda yer almaktadır (Fıratlı ve ark., 2000). Artık
amaç koloni sayısını artırmak olmamalıdır.
Verimliliği ve kaliteyi artırarak denetime uygun
örgütlü ve kayıtlı bir sisteme geçilmesi zorunludur.
Son yıllarda bu yanlıştan dönülmesi ve verimliliği
etkileyen en önemli unsurlardan biri olan damızlık
materyal (ana arı) kullanımının birlikler kanalıyla
desteklenmesi sektör için çok önemli bir gelişme
olmuştur.
Sonuç
Zengin bitki örtüsü, iklimsel özellikleri ve insan
kaynağı dikkate alındığında Türkiye’de arıcılık hem
ülke insanına sağlıklı ürünler sunabilecek hem de
önemli ihracat geliri sağlayabilecek potansiyeli olan
bir sektördür. Bu nedenle arıcılığın bilgi ve
teknolojiyi az kullanan, dağınık, örgütsüz, kayıt dışı
ve denetlenemeyen yapıdan bir an önce kurtulması
gerekir. Örgütlenmenin teşviki, desteklerin daha
etkin kullanımı, denetim ve standartlara uygun
üretim için yasal mevzuatın düzenlenmesi önemli
adımlardır. Ancak arıcılık profesyonelce yapılan bir
meslek olarak algılanmadığı ve sektör bir bütün
olarak örgütlenip oto kontrolünü yapmadığı sürece
kamusal alanda atılan adımlar yetersiz kalacaktır.
Arıcılık etiği ile ilgili kuralların çoğu yasalar ve
yönetmenliklerde geçmektedir. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı’ nda bir şube çatısında 4-5 teknik
elemanla ve taşradaki hantal ve karmaşık teşkilat
yapısı içinde yeterli ve etkin denetimin
gerçekleştirilmesi olanaklı değildir. Yasal
mevzuatın uygulanması büyük ölçüde mesleki
örgütlenme ve mesleğin etik ilkelerinin çok iyi
kavranması ile olacaktır. Her meslek grubunda
olduğu gibi arıcılıkta da bilgisizlikten ve
açgözlülükten kaynaklanan yanlış uygulamalar her
zaman olacaktır. Ayrıca arıcılık sektörü doğası
gereği bu olumsuzluklara oldukça açıktır. Bu
nedenle Türkiye’ de arıcılık karlılığı ve
sürdürülebilirliği sağlayacak şekilde bilgi ve
teknolojiyi kullanan, örgütlü, etik kuralları olan ve
bu kurallara büyük ölçüde uyulan bir meslek olarak
yapılanmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder