4 Mart 2013 Pazartesi

KOLONİ KAYIPLARI


Bal arıları son yıllarda
özellikle ABD ve sonrasında
Avrupa’da yüksek seviyede ölümler
ve koloni kayıplarının endişe verici
seviyelere çıkması ile görsel yayın
organlarında da gündeme gelmeye
başlamıştır.
Son yıllarda özellikle
ABD ve Avrupa’daki arı kayıpları oldukça yüksek seviyelerde
seyretmektedir. Bu kayıpların nedenleri üzerinde oldukça ciddi
tartışmalar ve ardından çalışmalar önemli bir ivme kazanmıştır.
Hatta bu konuda yeni terimler CCD (koloni çökme hastalığı) ve
COLOSS adı verilen yeni bir grup kurulmuş ve arı kayıpları daha
yakından takip edilmeye başlanmıştır. Arı kayıpları güncel bir konu
haline gelip basın ve görsel yayın organlarında daha çok gündeme
geldikçe araştırmacıların bu konuya olan ilgi ve hevesleri paralel
olarak artmıştır (Van Engelsdorp ve diğ. 2009, Numann ve Carreck
2010, Potts ve diğ.2010).

Koloni Çökme Bozukluğu
olarak adlandırılan koloni kayıpları
konusunda Varroa destructor,
virüsler, pestisitler, Nosema cerenae,
Yavru çürüklüğü hastalıkları ve diğer
çevresel etkenler gibi bir çok neden
önerilmiştir. Özellikle son yıllarda
teşhis edilen İsrail akut felç virüsü
öne çıkmıştır (Van Engelsdorp ve
diğ. 2009). Avrupa’da % 51’lere ve
Ortadoğu’da % 85’lere varan çok
yüksek arı koloni kayıpları olmuştur
(Neumann ve Carreck 2010).
Ülkemizde ise bazı bölgelerde özellikle Kuzeydoğu kısımlarında
%70’lere varan kayıplar olduğu rapor edilmiştir (Giray ve diğ. 2007).
(Resim 3)
Arı hastalıkları ve kayıplar konusunda yavru çürüklüğü
hastalıkları ve bunlardan Amerikan
yavru çürüklüğü ciddi bir sorun olarak
görülmektedir. Fakat ülkemizde bu
durum çok yaygın değildir ve hastalık
için bazı kolonilerin genetik eğilimi
oldukça önemli olduğundan ilaç veya
antibiyotik kullanmadan çözümü
mümkün olabilmektedir. Bunun
yanında kireç hastalığında da benzer
bir durum görülmektedir. Nosema
yine mevsimsel bir hastalık olup
güçlü kolonilerde çok etkili değildir.
Her ne kadar yeni tür olan N cerena ilk
yıllarda kayıplara neden olabilir fakat
ciddi bir hastalık ve kayıp nedeni
olmayacağı düşünülmektedir. Petek
güvesi ise yaz ve sonbaharda oldukça
ciddi bir sorun haline gelebilir fakat
bu durum güçlü koloniler ile kolaylıkla
çözülebilmektedir (Resimler 4 ve
5). Peteklerin korunması ise derin
dondurucuda (-20OC) en az 48 saat
bırakılıp güve girmeyecek şekilde
paketlenmeli veya petekler iyi bir
izolasyon kaplamalı klimalı küçük bir odada sıcaklık en fazla 20OC’de
sabit tutularak çözülebilmektedir. Daha basit bir çözüm olarak yine
küçük bir odada petekler dikey olarak iki yüzü rüzgar alacak şekilde
vantilatörler en azından gündüzleri çalıştırılarak çözüm sağlanabilir
(Bu yöntem arıcı M Gençünal tarafından uygulanmaktadır). Bu iki
işlemin ikisi birden yapılması ise güveye karşı daha iyi bir koruma
sağlayabilir. Ülkemizde güve tahribatı ile çok ciddi balmumu ve
dolayısı ile verim kaybı sözkonusudur. Ham petek fiyatlarının
giderek artması bu kayıpları
desteklemektedir.
Bütün bunların dışında
henüz çözülemeyen esas sorun
varroa ve taşıdığı virüslerdir. Virüsler
için ilaçlar etkili olamamaktadır.
Fakat varroa ve virüsler birbirine
bağlı bir sorun olduğundan varroa
sorununun çözülmesi aynı zamanda
virüs sorunlarının da önemli ölçüde
çözülmesi demek olacaktır. Varroa
sorununun çözülmesi durumunda
bazı virüsler (Kanat deforme virüsü gibi)
yine görülebilir fakat ciddi bir sorun olmadığı tecrübe edilmiştir. Bu
durumda en önemli sorun varroa ve bunun çözümünün araştırılıp
arıcılarımıza bu konuda yardımcı olunması gerekmektedir
(Resimler 6 ve 7).
Ülkemizde bölgesel (daha çok
Marmara bölgesi) kayıplara göre
ortalama % 30 (anket ortalamaları)
yıllık koloni kayıpları dikkate
alındığında 1,466,688 koloni kaybı
(bu kayıp her yıl yeni oğullarla ve
kolonilerin bölünmesi yöntemi ile
telafi edilmektedir) ve sadece bal
üretiminde (koloni başına 16.6 kg)
ise 24,347,020 ton bal kaybı tahmin
edilmektedir (Çakmak ve diğ 2002,
Sıralı ve Çakmak 2003, Aydın ve diğ.
2003). Bunun ise ülkemize maliyeti
balın kilosu 20 TL den hesaplanırsa;
486,940,416 TL dır. Bunun yanında
başta balmumu, polen, arı sütü,
propolis gibi arı ürünlerinde önemli
seviyede kovan başına kayıp
olmaktadır. Bugün beklenen koloni
kayıpları daha yüksek seviyelerde
seyretmektedir (Arıcılık toplantıları).
Bazı bölgelerde tozlaşma eksikliği
nedeni ile oluşan ekonomik kayıp ise
tüm bunlardan daha fazla olabilir.
ÇÖZÜM YOLLARI

Arıcılıkta öncelikle en önemli arı kayıp nedeni artık tüm
dünyada V destructor olarak yeniden tanımlanmaya başlanmıştır.
Son yıllardaki çalışmalarda Varroa’nın bu yeni tanımlanan türü
olan V destructor kullanılan ilaçlara kısa sürede direnç kazandığı
ve çoğu eski ilaçların mücadelede yeterli kontrolü sağlayamadığı
görülmektedir. Zaten Varroa bal arısına yaşam döngüsü içinde çok

iyi adapte olduğundan kontrolü
çok zor olan özelleşmiş bir dış
parazittir. Bu yüzden uzun vadeli
ve kalıcı çözüm olarak Varroa’ya
dirençli kolonilerin seçilmesi, genç
ana arıların kullanılması, beslemebakımın
doğru, tam ve eksiksiz
yapılması gibi diğer uygulamaların
da hayata geçirilmesi önemli
basamaklardandır.
Varroa’ya dirençli
kolonilerin seçilmesi konusunda
çok popüler olan hijyenik
test uygulamalarında çok
sayıda koloni kullanılmasına
rağmen başarılı sonuçlar elde
edilememiştir. Hijyenik test her
ne kadar basit, uygulanabilir
ve çözüm gibi görünse de bazı
koloniler 24 saat içinde tüm kapalı
gözleri %100 olarak temizlese
bile bu koloniler yine çok sayıda
varroa‘dan ölmektedir (Çakmak
2010). Eğer bu test çözüm olsaydı
varroa sorununu birkaç yıl önce
çözmüş olurduk. Sadece biz değil
dünyanın birçok yerinde sorun
kolaylıkla çözülmüş olurdu.
Maalesef çözüm göründüğü kadar
kolay değildir. Hatta bu sorun
dünyada arıcılığın bugün en ciddi
sorunudur diyebiliriz.
Birçok arıcımız aynı ilaçları
yıllarca kullanıp ilacın hep etkili
olduğunu düşünmekte ve kayıpları
her yıl giderek artmaktadır.
Polen çekmeceli olan kovanlarda
çekmeceye düşen varroa’lardan
ilacın etkili olup olmadığı kontrol
edilebilir (Resim 8). Fakat polen
çekmeceli kovanlarda bile
çekmeceye düşen varroa’lar
karıncalar tarafından sürekli
toplandığı için durum yanıltıcı
olabilir. Resim 9.’da görüldüğü
gibi küçücük bir karıncanın bir
halterci gibi varroa’yı nasıl taşıdığı
görülmektedir.
Sonbaharda davulga gibi bitkilerin çok olduğu bölgelerde
arı kolonileri kıştan önce gelen balözü
ve çiçektozu ile genç yavru çıkararak
güçlenmektedir. Bunun tersine kışa
zayıf giren arı kolonileri hele varroa
mücadelesi yeterince yapılmamışsa
daha kışın başlangıcında ölmeye
başlamaktadır (Resimler 10 ve 11). Fakat
bütün bu besleme, genç ana, genç kış
arıları gibi tüm önlemler alınsa bile varroa
mücadelesi yeterli şekilde yapılmamışsa
bu kolonilerin kışın başlangıcını başarı
ile geçseler bile ilkbahar başlangıcında




ölmeye başladıkları görülecektir.
Ülkemiz arıcılığındaki arı
kayıplarının nedeni olan etkenlerin
önemli olanlarını belirlemiş durumdayız.
Özellikle hastalıklarla etkin ve doğru bir
mücadele eksikliği, yetersiz besin stoku,
yaşlı ana arılarla kışa girilmesi, yetersiz
ve yaşlı işçi arı kadrosu v.b. Yaptığımız
araştırmalardan, daha önceki yıllarda
yapılan anketlerden ve arıcılarla yüzyüze
görüşmelerden ana etkenleri
belirlemiş durumdayız. Bu sorunların
çözülmesi durumunda kayıplar azalır
mı? Evet!



Pudra Şekeri Yöntemi
Son yıllarda varroa ile
çalışmalarımız sırasında her koloni
için varroa seviyesinin doğru olarak
ve arıları öldürmeden tespit edilmesi
gerekiyordu. Bu sorunun çözümünü
pudra şekeri olarak Fakhimzadeh
(2001), Fakhimzadeh ve diğ. (2011)’nin
önerdiğini fakat uygulamadaki zorluklar
nedeni ile yaygın olarak kullanılmadığını
belirledik. Bu durumda bu yöntemi
kolay uygulanabilir hale getirmenin
yollarını aradık ve uygulamaya başladık.
Pudra şekerinin mutlaka kuru ve ince
taneli olması gerekmektedir. Bu yüzden
marketlerde satılan küçük 250 gr lık
paketler ideal olarak tarafımızdan
kullanılmaktadır. Çünkü bu paketler
alınıp hemen kullanıldığı için nem
sorunu olmamaktadır (Çakmak ve diğ.
2011). Artık bu yöntem basitleştirilerek arıcılarımızın kullanacağı
şekilde kuru pudra şekeri, bir plastik kavanoz ve elek ile uygulanabilir
durumdadır. Bu yüzden bu yöntemi ülkemizdeki arıcılarımıza her

fırsatta hatta uygulamalı bir
şekilde göstermeye çalışıyoruz
(Resim 12, 13, 14).
Bu yöntemin en önemli
avantajlarından birisi özellikle
varroa’nın oldukça yoğun
olarak görülmeye başladığı
sonbaharda varroa seviyesinin
biraz geç kalınsa da pudra
şekeri ile arıları öldürmeden
tespit edilebilir olmasıdır.
Bunun yanında varroa ile
mücadelenin yapılması gereken
zamanda varroa seviyesinin
pudra şekeri yöntemi ile tespit
edilip ona göre balözü akımı
sırasında bile erkek çerçevelerde
pupa oluştuğu dönemde bu
çerçeveler kovanlardan alınarak
hiçbir kimyasal kullanmadan
mücadele edilebilir. Başka bir
yöntem ise balözü akımından
hemen önce tüm kapalı göz
çerçeveler üretim yapılmayacak kovanlara nakledilerek bu
kovanlarda ilaçlama yapılabilir. Bu yavru çerçevelerinin depolandığı
koloniler daha sonra çam balı gibi üretimde kullanılacaksa bu
durumda dikkatli bir şekilde
formik asit uygulanabilir. Diğer
taraftan kapalı göz yavruların
olmadığı kovanlar üretim
kovanları olarak kullanılarak
yavru bakımı olmadığı için daha
fazla bal üretimi sağlanabilir.
Eğer bal hasadından
sonra ilaç kullanımı öncesinde ve
sonrasında pudra şekeri ile varroa
durumu belirlenirse, arıcılarımız
kullandıkları ilaçların işe yarayıp
yaramadığını göreceklerdir. Bu
yöntemin nasıl uygulandığını
Uludağ Arıcılık Dergisinin 2011
yılı 2. sayısında yayınladık.
Arıcılarımıza birkaç plastik kap
kullanmak zor gelebilir diye
bu yöntemi daha basit şekilde
sadece bir plastik sallama kabı
ve elek kullanarak varroa sayısının her koloni için nasıl tespit
edileceğini arıcıklarımıza her fırsatta göstermeye çalışıyoruz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

....

..............................