27 Şubat 2013 Çarşamba

TÜRKİYE’DE ARICILIĞIN GELİŞİMİ VE KALKINDIRMA ÇABALARI

Bal arısının, doğadaki ilk yaşama yerleri olarak
bilinen yaşlı ağaç gövdeleri ve kaya oyukları
arasından çıkartılarak, fenni kovanlara alınması
ve uygun yaşam koşullarının sağlanmaya çalışılmasıyla
bugünkü modern arıcılık benimsenerek
yaygınlaştırılmıştır. İnsanoğlunun bütün bu çabaları,
bal ve birbirinden kıymetli diğer arı ürünlerini
elde etmek ve polinasyonu yaygınlaştırmak
amacıyla olmuştur.


Türkiye’de arıcılığın oldukça yaygın olması
ve çok fazla sayıda ve farklı tiplerde yerli kovan
bulunması, arıcılığın Anadolu Yarımadasındaki
tarihinin çok eskilere uzandığını göstermektedir.
Türkiye coğrafyası, iklim ve bitki örtüsü bakımından
arıcılığa son derece elverişli, zengin
kaynaklara sahiptir. Binlerce yıldan beri bu topraklar
üzerinde yaşayan insanlar yaygın bir şekilde
arıcılıkla uğraşmışlardır. Rakım hem batıdan
doğuya, hem de kuzey-güney doğrultusunda iç
kesimlere doğru artmaktadır. Anadolu’nun bu
kendine özgü topografyası, bitkilerin farklı bölgelerde
yılın değişik dönemlerinde çiçeklenmesine
yol açarak Türkiye’yi arıcılık açısından uygun bir
ekolojiye sahip kılmaktadır.
Cumhuriyetin kurulması ve Tarım Bakanlığının
teşkilatlanması ile çerçeveli kovanların tanıtımı, bilgi ve yöntem takviyesi sayesinde Türkiye
arıcılığı, uzun yıllar koruduğu geleneksel alışkanlıklardan
yavaş-yavaş kurtarılmaya çalışılmıştır.
İlk arıcılık kitabı 1912 yılında yayımlanmıştır.

‘Ameli ve Nazari Arıcılık’ adını taşıyan bu kitap,
Mehmet Ali Bey tarafından 329 sayfa olarak yazılmıştır.
Kitabın önsözünde arıcılık, “balarısının evsaf
ve ahvaliyle bal, balmumu ve oğul misali mahsulat
fizyolojisinden azami derecede istifade
etmek usul ve vesaitini talim ve izah eyleyen bir
fendir.’ şeklinde tarif edilmiştir.
1920 yılında dünya arıcıları için o dönemde
çok önemli olan ve birçok dile çevrilmiş Edward
Berttand’ın yazdığı ‘Arıcılık Rehberi Arıcı Takvimi’
adlı kitap; Avukat Kemal (Kemal Şağban) tarafından
Türkçeye çevrilmiştir.
Cumhuriyetle birlikte Türkiye’de arıcılığı canlandırmak
için çalışmalar başlamıştır. Osmanlı
döneminde bal ve kovanlardan alınan aşar
vergisinin kaldırılması köylüyü arıcılığa özendiren
önemli bir etken olmuştur.
1930‘lara doğru Ankara Teknik Tarım Okulu
ve Gazi Çiftliğindeki arıcılık faaliyetleriyle, arıcılık
ilk kez ciddi bir şekilde ele alınmıştır. Çiftliğin ilk
kurulduğu yıllarda özellikle nektarlı bitkiler dikilmiştir.
Arıcılık o dönemde devlet yardım ve korumasından
yoksundur. Bilimsel incelemeler yapacak
bir arıcılık enstitüsü bulunmadığı gibi, arıcılıkla
ilgili yayın da yoktur. Arıcılıkla ilgili tek kurum
“Arıcılık ve Kümes Hayvanları Cemiyeti”dir.
Arıcılığın kalkınması amacıyla 1931 yılında
1. Ziraat Kongresi yapıldı. Kongrede; arıcılığa en
uygun yerlerin belirlenmesi, buralarda arıcılık istasyonları
kurulması ve bu istasyonlarda modern
kovan modelleri üretilip arıcılara
kazandırılması istenmiştir.
Ayrıca, arıcılık kursları
açılması ve kurslarda
öğretmenler yetiştirilmesi
bu öğretmenlerin yurdun
her yerine gönderilecek,
öğrendiklerini köylülere
aktarmaları öneriliyordu.
Ziraat, öğretmen ve orman
okullarında örnek arılıklar
kurulması istenir.
1931 yılında yapılan bu
kongre, o güne kadar arıcılığımızın
kalkınması yolunda
yapılan en önemli atılımdır.
1930’larda ziraat ve öğretmen
okulları mezunlarından
seçilen iki grup, kurs görmek
üzere Macaristan’daki
Gödöllö Tarım Okulu’na gönderilmiş, kursa katılanlar
sertifikalarını alıp yurda döndükten sonra,
modern arıcılığı başarıyla uygulayıp çevrelerine
de öğretmişlerdir.
1940’lara kadar Türkiye arıcılığı hakkında
hemen-hemen hiçbir bilimsel veri yoktur. Türkiye
arıcılığı hakkında yapılmış ilk ciddi araştırma, Ankara
Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü’nün Entomoloji
bölümünün kurucusu olan Alman araştırmacı
Prof. Dr. Frederick Simon Bodenheimer
tarafından yapılmıştır. Kapsamlı anket çalışması
ve bilimsel doküman toplama amacına dayanan
bir dizi araştırma gezisi yapılmış, arıcılığımızın
teknik, ekonomik ve ticari yönleri hakkında çok
değerli veriler elde edilmiştir. Bu çalışma, modern
arıcılığımızın gelişmesi yönünde atılmış önemli bir
adımdır.
Bodenheimer 1940’ların başlarında yaptığı
araştırmalarda Türkiye’de başlıca beş tip kovan
kullanıldığını saptamıştır. Bunları sepet kovan, kütük
kovan, konik kovan, dikdörtgen kutulardan
oluşmuş tünel kovan ve modern kovan olarak
belirtmiştir.
Yayınlar
Cumhuriyet döneminin ilk arıcılık dergisi,
1945 yılında, Tarım Bakanlığı ve Milli Eğitim
Bakanlığı’nın da maddi desteğiyle Yüksek
Ziraat Mühendisi İhsan Kayın tarafından
“ARI” adıyla yayın hayatına girmiştir.
1953 yılı Mayıs ayında “Arı Maya” adıyla
yeni bir arıcılık dergisi yayımlanmaya başlamıştır.
Bu dergi de Arı dergisi gibi aylık bir
dergidir.
Dergi, arıcılara, arıcılık kurumlarına,
resmi dairelere gönderiliyor, arıcılık kooperatifinin
varlığı ve faaliyetleri yurt çapında
duyuruluyordu. Dergi bütün arıcıların katılabileceği
petekli ve süzme bal yarışmaları da
düzenliyor, bunu resmi ve özel tüm kanallarla
bütün arıcılara duyuruyor, ödül olarak da
bal süzme makinesi, maske, körük, mahmuz,
kovan gibi arıcılık malzemeleri veriliyordu.
1955 yılında “Arı Maya” dergisinin yayın
hayatı sona ermiştir. Ara verilmeksizin yine
bir aylık dergi olan “Türkiye Arıcılık Mecmuası”
yayımlanmaya başlanmıştır Bu derginin
yayın hayatı da 1 yıl sürmüş ve bundan sonra
Türkiye’de 29 yıl hiçbir arıcılık dergisi çıkmamıştır.
1985 yılı Temmuz ayında Türkiye Kalkınma
Vakfı Arıcılık Projesi Müdürlüğü, “Teknik
Arıcılık” adlı derginin ilk sayısını yayımlamıştır.
Üç ayda bir yayımlanan dergi 20 yıl gibi bir
süreyle Türkiye’de en uzun süre yayımlanmış
arıcılık dergisi olma özelliği taşımıştır.
Zaman-zaman Milli Eğitim Bakanlığı,
ilkokul çocuklarına yönelik kitaplar bastırmıştır.
Bunlardan biri 1950 yılında İlkokula
Temel Bilgiler serisinin bir kitabı olan “Arıcılıkİpekböcekçiliği”
adlı kitaptır. Aynı yıl Milli Eğitim
Basımevi’nde Alman yazar Waldemar
Bonsels’in “Arı Maya” adlı çocuk klasiği basılmıştır.
Çocuklara bir macera havasında,
arıların yaşamıyla ilgili ipuçları veren bu klasik
eser, çok sonraları çizgi film olarak da TRT
de gösterilmiştir.
1970li yıllarda ise okullarda öğrencilere
projeksiyon cihazı ile gösterilmesi amacıyla,
arıları hayatını anlatan saydamlar hazırlanmıştır.
1979 yılında da, “arıların hayatı” serisinin
devamı sayılabilecek, “Tatlı Ye Tatlı Söyle”
adıyla 35 karelik renkli saydamlarla balın
hikâyesi anlatılan bir seri hazırlandı.
Bunların dışında TKV, 2001 yılında altı
ayda bir Türkiye’nin ilk bilimsel içerikli uluslar
arası süreli yayını olan “MELLIFERA” arıcılık
dergisini Türkçe/İngilizce olarak yayımlamaya
başlamıştır.
Yine 2001 yılında Bursa Uludağ Arıcılık
Derneği’nin yayın organı “Uludağ Arıcılık
Dergisi” yayın hayatına başlamıştır. Yazı İşleri
Müdürlüğünü İbrahim Çakmak’ın üstlendiği
dergi, üç ayda bir yayımlanmaktadır.
Ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Yaygın
Çiftçi Eğitimi Projesi (YAYÇEP) kapsamında
arıcılık eğitimleri vermiş olup, 2001 yılında
Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü’ne ARICILIK
kitabı hazırlatılarak yayınlamıştır.
Çalışmalar Ve Kurumlar
Modern arıcılığın yayılması amacıyla
1945 yılında Tarım Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü
tarafından binlerce kovan yaptırılmış,
her orman işletmesinin, en az 15 en çok 100 kovan
işletmesi istenmiştir. pahalı kovan sorununa
çözüm olarak ise, maliyetine satılmak üzere
Ayancık Devlet İşletmeleri’ne Dadant-Blatt
kovanları yaptırılmıştır. 1948 yılında arıcılar, Zirai
Donatım Kurumları, Orman İşletmeleri ve çeşitli
tarım kuruluşları aracılığıyla bu kovanlardan
alabiliyorlardır. Ülkede teknik arıcılığı yaymak
amacıyla önemli arıcılık bölgelerinde uygulamalı
kurslar açılmış, rıcılık dernek ve birliklerinin
kurulması kolaylaştırılmıştır.
Aynı yıllarda, Ankara Tavukçuluk Enstitüsü
ve Edirne İpekböcekçiliği İstasyonu, arıcılığı
planları içine alarak çalışmalara başlamışlardır.
1949 yılı Ağustos ayında, arıcılığın kalkınması,
durumunun saptanması ve gerekli önlemlerin
alınması için bir arıcılık kongresi düzenlenmiştir.
Gelen istekler doğrultusunda Ankara’da bir
arıcılık enstitüsü açılmasına karar verilmiştir.
Arıcılık Enstitüsü
1949 yılı sonuna doğru Tarım Bakanlığı kararıyla
Ankara’da 150 Dekarlık alanda Arıcılık
Enstitüsü kurulmuştur. Bu enstitünün kurulması,
Türkiye arıcılığının gelişmesi yolunda atılmış en
büyük adımdır. Enstitü, arıcılığın modernleşmesi,
yaygınlaşması, arı hastalıkları ve zararlıları
gibi konularda çalışacaktır.
Türkiye Arıcılık Enstitüsü üç yılı bile bulmayan
bir sürede 1952 yılında bazı idari sorunlar
nedeniyle kapatılmıştır.
Türkiye Arıcılık Enstitüsü kapandıktan bir
süre sonra Ankara Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü,
arıcılığı bünyesine alarak enstitü faaliyetlerini
sürdürmeye başlamıştır. 1989 yılında
bu arıcılık birimi de kapatılmış, arıcılıkla ilgili
malzemeler Bitlis Arıcılık Üretme İstasyonu’na
gönderilmiştir. Arıcılık Enstitüsü bir süre Bitlis’te
çalışmalarına devam ettiyse de kısa bir süre
sonra kapanmıştır.
Arıcılık Araştırma Enstitüsü, 1995 yılında
Ordu’da kurularak faaliyetlerine burada devam
etmeye başlamıştır. Zorlu uğraşlar neticesinde
sıfırdan başlanarak kurulan Enstitü halen,
87 dekar alanda 2005 yılında tamamlanabilen
yeni binalarında giderek artan bir ivmeyle çalışmalarını
sürdürmektedir.
Arıcılık Kooperatifi
Arıcılık Enstitüsü, 1951 yılında arıcılığın kalkınmasının
ve modern arıcılığın yaygınlaşmasının
örgütlenmeye bağlı olacağı inancıyla
Ankara’da bir arıcılık kooperatifi kurar. Çok
küçük bir sermaye ile kurulan kooperatif, 1952
yılında sermayesinin yarısını kaybetse de 1953
yılında Arı Maya dergisiyle ilanını yaparak,
Langstroth kovan, yapay petek, silindir makinesi,
maske, bal süzme makinesi ve arıcılığa
gerekli tüm malzeme, benzerlerinden daha
uygun fiyata satmaktadır. Ayrıca arıcılık yapmak
isteyenler için “Kolay Arıcılık” adlı bir kitap
bastırılmıştır.
18 Mart 1956 da Ankara Arıcılık Kooperatifi
adını Türkiye Arıcılık Kooperatifi olarak değiştirmiş,
fakat kurum bir süre sonra kapatılmıştır.
Türkiye Kalkınma Vakfı (TKV)
1969 yılında köylüleri kendi ortamlarında
tarım, hayvancılık, ormancılık uygulamalarıyla
kalkındırmak için, eğitim, yayım, rehberlik ve
danışmanlık hizmetleri vermek amacıyla kuru
lan Türkiye Kalkınma Vakfı, 1971 yılında programına
arıcılık çalışmalarını da dahil etmiştir.
TKV’nin Ankara Kazan’daki Arıcılık Merkezi,
Türkiye’de alanında benzeri olmayan entegre
bir faaliyet göstermiştir. Burada arıcılara
vakıf üretimi olan kovan, yapay petek, ana arı
ve oğul gibi temel arıcılık gereksinimlerinin dışında
kırsal kredi, eğitim hizmeti ve pazarlama
desteği de verilmiştir.
Türkiye’nin varroa ile yoğun olarak mücadele
ettiği yıllarda bu mücadelenin öncülüğünü
yapmış, daha sonraki yıllarda yapay
döllenme yoluyla sertifikalı saf Kafkas damızlık
ana arı üretmeye başlamışlardır ve Türkiye’de
arıcılığın gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Türkiye Arıcılık Dernekleri Birliği
(TAD)
1950’lerde Türkiye’de elliye yakın arıcılık
derneği bulunmaktadır. Mevcut ve yeni kurulacak
arıcılık derneklerini bir çatı altında toplamak
için, Ankara’da Türkiye Arıcılık Dernekleri
Birliği kurulmuştur. Kısa adı TAD olan birliğin
amacı;
Derneklerin sorunlarını resmi makamlara
iletmek ve çözmek, arıcılar arasında iletişim
sağlamak, yayın yapmak, arıcılığın gelişmesi
için gerekli yasaların çıkarılmasını çalışmak,
balın standardını saptayıp, yurtiçinde ve dışında
satışını sağlayacak yapıyı kurmak, yasalar
çerçevesinde ticari kuruluşlar ve kooperatiflerle
işbirliği yapmaktır. Bu amaçlarla kurulan
TAD tam bir varlık gösteremeden kısa bir süre
sonra dağılmıştır.
2000li yılların başında da Ordu Arıcılık
Araştırma Enstitüsü’nün önemli katkılarıyla Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı tarafından “Ülkesel
Arıcılık Projesi” uygulamaya konmuştur. Proje
kapsamında yeni ekotiplerin ıslahı amaçlanmış,
genç ve vasıflı ana arı sıkıntısını ortadan
kaldıracak çalışmalara girilmiş, her ilde Arı Yetiştiricileri
Birlikleri ve Ankara’da bu birliklerin
üst birliği olarak Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez
Birliği (TAB) kurulmuş, Türkiye’nin her köşesinden
bir araya gelen Teknik Elemanlara Arıcılık
kursları verilerek yenilikler aktarılmaya başlanmıştır.
Türkiye Arıcılık Kongreleri
22-24 Ocak 1980 tarihleri arasında
Ankara’da 1. Türkiye Arıcılık Kongresi düzenlenmiştir.
Kongre, arıcıların sorunlarına yeterli
çözüm üretememiştir. Türkiye 2. Arıcılık Kongresi
8-9 Şubat 1994 tarihleri arasında düzenlenmiştir.
Arıcıların sorunlarının tartışılması, bu
konuda hükümet politikalarının açıklanması,
yapılan çalışmalar hakkında üretici ve tüketicilerin
bilgilendirilmesi amaçlarıyla yapılan
kongrelerin 3.sü ise 1-3 Kasım 2000 tarihleri
arasında Adana’da düzenlenmiştir.
Sonuç olarak; on binlerce yıldır arılara
ev sahipliği yapan, bal üretimi için ideal koşullara
sahip Türkiye’de üretimin yeterli olmadığı,
koloni başına verimin istenilen ölçülerde
olmadığı görülmektedir. Geçmiş yıllara göre
gerek üretim miktarında gerekse bal kalitesinde
önemli artışlar olduysa da henüz yeterli
değildir. ABD, Arjantin, Meksika gibi ülkeler,
Türkiye koloni varlığının neredeyse yarısı
kadar bir varlığa sahip oldukları halde, bal
üretimleri Türkiye’ninki kadardır.
Kimi gelişmiş ülkelerde ve arıcılığı kırsal
kalkınmanın önemli araçlarından biri sayan
toplumlarda gerek kamu gerek özel kesim
kendi koşullarına göre örgütlenerek etkili bir
eşgüdüm içerisinde doğal kaynaklarından ve
arıcılıktan en üst düzeyde yararlanmanın yollarını
bulmuşlardır.
Almanya, Fransa, Avusturya ve Norveç
arıcılıkta damızlık ana arı yetiştiriciliği ve hastalık
denetimi konularında yasal düzenlemelere
sahiptirler. Arıcı örgütleri ile de yakın işbirliği kurarak
izole ıslah ve çiftleştirme bölgelerini koruma
altına almışlardır. Irk bozulmalarına karşı
da, doğrudan arıcılara birkaç ırk tanımlayıcı
özelliği ölçme teknikleri öğretilerek arılıklarla
denetim yapmaları ve verilen standart ölçülere
uymayan kolonilerin ana arılarını öldürmeleri
öğütlenmektedir.
Ana arı yetiştiriciliğinde üniversiteler ve
araştırma enstitüleri öncülük yapmakta, bir
damızlıkçı işletme çevresinde oluşturulan “yetiştirici
halkaları” aracılığı ile gerekli sayıda ticari
ana arı yetiştirilmektedir.
Hastalıkların kontrol ve tedavisinde de
arıcı eğitimine ağırlık verilmiştir. Ayrıca, bölge
enstitü uzmanlarının düzenli, haberli ya
da habersiz denetimleri sonucunda durumun
gerektirdiği yöresel önlemleri alma yetkileri
bulunmaktadır. Her türlü canlı materyalin ve
arı ürünlerinin bu ülkelere sokulması, yerinde
kontrol edilerek ve 2 hafta karantina uygulamasından
sonra mümkündür.
Benzer bir uygulama A.B.D. ve Kanada
için de geçerlidir. Ada ülke olan
Avustralya’da da belirli ırklarla arıcılık yapıldığı
için sınırlarda aldıkları önlemlerle genotipin
bozulması ya da herhangi bir hastalık ve
parazitin girişi önlenmektedir. A . B . D . T a r ı m
Bakanlığı’na bağlı Polinasyon, Genetik ve
Arı Islahı, Arı Besleme,Arı Ürünleri Kalite Kontrol
ve Zirai Mücadele ve Arıcılık Laboratuvarları,
kendi konularında, arıcılık örgütleri ve
üniversiteler ile ortaklaşa uygulama ve temel
araştırmalar yürütmektedirler.Avrupa, A.B.D.
ve Avusturya’da arıcıların katılımıyla kurulmuş
olan bordlar, birlikler, federasyonlar ve
dernekler doğayı, arıları ve tüketiciyi koruma
bilinci ile hükümetler nezdinde lobicilik yapmaktadırlar..
Norveç, Avrupa’nın en kuzey ülkesi olmasına
karşın, sahip olduğu 70 bin koloniyi
verimli kılmak için ıslah programları geliştirmiş
ve çeşitli ülkelerden anaarı getirerek uyum
denemeleri yürütmüştür. Arıcı, üniversite ve
hükümet temsilcilerinden oluşturulan ıslah
üst kurulu, tasarladığı ıslah programının yürütülmesi
amacıyla bölge kurulları görevlendirmiştir.
Bunların denetimlerinde damızlıkçı
birimler, ıslah edilmiş materyalin çoğaltılmasını
yapmaktadırlar. Tüm bu programların
gerçekleştirilmesinde, diğer ülkelerdeki gibi,
Norveç’te de arıcı birlikleri en etkili organlardır.
Çin, arıcılığında yapı değişikliğini 1949
yılında başlatmış, 1970’lerde dünya piyasalarına
girmiş, son yıllarda da arı ürünlerini çeşitlendirerek
önemli kazanç kapısı durumuna
getirmiştir. Çin Tarım Bakanlığı, ülke çapında
eğitim seminerleri ve ulusal sempozyumlar
düzenleyerek konuyu çekici kılmıştır. 1959 yılında,
Çin Tarım Bilimleri Akademisi’ne bağlı
Arıcılık Araştırmaları Enstitüsü kurulmuş ve
okullu araştırıcılar burada görevlendirilmişlerdir.
Sonraki yıllarda 7 bölgede kurulan ıslah
materyal merkezleri ve bunlara bağlı ikinci
kademe damızlık işletmeleri, arıcıların ana
arı ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Üniversiteler
de arıcılık bölümleri ve programları açarak
teknik eleman ve araştırıcıların akademik
çalışmalarını sağlamışlardır. Bugün Çin’de 10
binin üzerinde arıcılık teknik elemanı ve araştırıcı
bulunduğu bildirilmektedir.
Bugün Türkiye’de arıcılıkla ilgili yapılması
gereken birçok atılıma ihtiyaç varken, konu
ile ilgili sadece Ordu’da 1 adet Arıcılık Araştırma
Enstitüsü bulunması ve arıcılık konusunda
akademik kariyere sahip bilim adamlarının
az sayıda olması, gelişmelerin yeterince
hızlı olmasına imkân vermemektedir.
Yine de mesleğe gönül vermiş arıcılar,
akademik kadro ve özellikle Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı öncülüğünde Teknik Elemanlar;
ortak çabalar sarf ederek önemli katkılar
sağlamakta ve Türkiye’de arıcılığın hak ettiği
yere yükselmesi için uğraşmaktadırlar.
1995 yılında kurulan Ordu Arıcılık Araştırma
Enstitüsü, 2002 yılında kurulan Hacettepe
Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama
ve Araştırma Merkezi (HARÜM), 2003 yılında
kurulan Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği,
2008 yılında oluşturulan Ardahan Kafkas Arısı
Üretim, Eğitim ve Gen Merkezi Müdürlüğü
son yılların önemli merkezleridir.
TRT öğretici yayınlar yapmakta ve arıcılıkla
ilgili faaliyetler hakkında halkı bilinçlendirmektedir.
Özel sektör çalışmaları, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının sağladığı imkânlar ve
kredi kuruluşlarının verdiği destekler de göz
ardı edilemeyecek girişimlerdir. Son yıllarda
arılı koloni dağıtımının dışında, ana arı teşviki,
bal teşviki ve koloni başına teşvikler de arıcılığın
gelişmesi yönünde atılan adımlardandır.
Son yıllardaki yoğun çabalar, Türkiye arıcılığını
yakın bir gelecekte, hedeflenen üstün
noktalara ulaştıracağı inancındayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

....

..............................