17 Nisan 2013 Çarşamba

Propolisin Biyolojik Önemi

İlk kez Yunanlılar tarafından keşfedilen
propolis, çok eski zamanlardan beri özellikle
tıpta çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır.
Eski Yunan yazıtları, bu maddenin iltihaplanan
yaralar ve çürüklerde kürler halinde ‘doğal bir
antibiyotik’ gibi kullanıldığını belirtmektedir.
Antik Roma’da yara üzerine konulan lapa
benzeri bir karışımın yapımında da kullanıldığı

belirtilmiştir (Crane, 1999; Ghisalberti, 1979).
Propolis; arıların bitki filiz ve
tomurcuklarından topladığı, kovanın giriş deliği,
kırık ve çatlaklarını kapattığı antibakteriyal (Ota
ve ark., 2001; Sforcin ve ark., 2000), antiviral
(Amoros ve ark., 1992; Kujumgiev ve ark.,
1999), antifungal (Oliveira ve ark., 2006; Özcan
ve ark., 2003), antioksidan (Russo ve ark.,
2002) özelliklere sahip, sarıdan kahverengiye
kadar değişen renkte, yapışkan ve reçinemsi
bir maddedir (Ghisalberti, 1979; Karacaoğlu,
1997).
Propolisin yaklaşık %55’inin balzam
ve reçineden, %30’unun balmumundan,
%10’unun aromatik yağlardan ve %5’inin de arı
poleninden oluştuğu bilinmektedir. Kalan %5’lik
kısmı ise, flavanoitler, aminoasitler, B vitamini,
bünyesinde barındırdığı organik bileşikler ve
minerallerden oluşmaktadır (Silici, 2003).
Arılar, propolisi genellikle kavak, meşe,
kayın, okaliptus ağaçları ve çalılıklardan
toplarlar. Arılar, bitkilerden topladığı reçinemsi
bu maddeyi arka ayaklarıyla kovana taşırlar.
Arıların arka bacaklarında taşıdığı propolis,
kovanda ancak diğer arıların yardımı ile
boşaltılabilir. Arılar propolisi kovanın dip tahtası,
çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında
biriktirirler ve daha sonra propolisi balmumu
ve bazı sindirim salgılarıyla karıştırarak kovan
içinde kullanırlar (Ghisalberti, 1979; Kumova ve
ark., 2002).
Arılar bir canlı öldüğünde bedeninde
bozulmalar olabileceğini ve ortaya çıkan
maddelerin kovandaki canlılara zarar
verebileceğini bilmektedirler. Ayrıca, bu
bozulmayı önlemek için ölen canlının özel bir
kimyasal işleme tabi tutulması gerektiğinin
de farkındadırlar. Bu nedenle, arılar kovan
içerisinde öldürdükleri ve dışarı taşıyamayacak
kadar büyük olan böcekleri propolisle
kaplayarak bir nevi mumyalama işlemi yaparlar
(Weinstein ve ark., 2005).
Propolisin diğer kullanım yeri ise kovan
inşasıdır. Arılar kovandaki çatlak ve delikleri
bu madde ile sıvarlar. Ayrıca sıcaklığın yüksek
olduğu bazı volkanik arazilerde peteklerin
erimemesi için, petek ham maddesi olan
balmumuna reçine ekleyerek balmumunun
dayanıklılığını artırdıkları da gözlenmiştir
(Sorkun ve ark., 2001).
Kovan içerisinde değişik alanlarda
kullanılan propolisin toplanması ve taşınması
sırasında, arılar arasında tam bir iş bölümü
vardır. Propolis taşıyan arının kovana dönüşü,
polen taşıyan bir arınınkinden daha farklıdır.
Polen taşıyıcısı yükünü koymak için boş bir
hücre arar. Propolis taşıyıcısı ise, hemen bu
maddeye ihtiyaç duyulan alana gider. İşçi arılar
bu maddeye ihtiyaç duyduklarında hemen
bu maddenin yanına gider ve gereken kadar
maddeyi torbanın içerisinden alırlar. Daha
sonra balmumu ile karıştırarak yapışkan bir
tutkal haline getirirler (Crane, 1999; Ghisalberti,
1979; Kumova ve ark., 2002).
Arıcılar, propolisi kovandan kazıyarak
toplar. Bu toplama işlemini genellikle balı hasat
ettikten sonra yaparlar. Toplama sırasında
propolise bir miktar balmumu karışır. Propolis
işlenmek üzere fıçıların içerisinde işletmelere
gönderilir. Eğer çok fazla balmumu ihtiva
ediyorsa yıkanmak için soğuk suya konur,
böylece propolise karışmış balmumları
giderilebilir. Kalan propolisler, daha sonra
paslanmaz çelikten yapılmış kafesler üzerinde
açık havada kurutulurlar. Eğer propolisin içinde
balmumu azsa, propolis doğrudan doğruya
%95’lik etanol içerisinde çözülür. Böylece
arıların kopmuş vücut parçaları, tahta yongaları
ve diğer yabancı maddeler giderilir. Çok sayıda
kimyasal maddeden yapılmış olan propolisin
içindekileri ayırmak ise oldukça zordur. Onun
için propolis önce etanolde çözülür, çözünen
maddeler etanole geçtikten sonra alkol
uzaklaştırılır (Crane, 1999; Ghisalberti, 1979;
Karacaoğlu, 1997; Popravko, 1978).
Propolisin, immün sistemi uyararak
hastalıklara karşı vücudun doğal direncinin
artmasına ve vücudun kuvvetlenmesine neden
olduğuna inanılmaktadır (Sforcin, 2007). Başlıca
etkileri arasında mikrop arındırıcı (antiseptik),
mantarlara karşı (antimikotik), bakteri
üremesini durdurucu (bakteriyostatik), lokal
olarak damarları daraltıcı faktör (astringent),
kas gevşetici (spazmolitik), sinir hassasiyetini
azaltıcı (anestezik) ve oksitlenmeyi veya
moleküllerdeki bozulmayı azaltıcı (antioksidan)
özellikleri sayılabilir. Propolisin eskiden beri
 yaraları iyileştirmesinde, dokuların
yenilenmesinde faydalı olduğu, yanıkların
tedavisinde, nörodermatitlerde, bacak
ülserlerinde, sedef hastalığında kullanıldığı
rapor edilmiştir (Sforcin ve Bankova,
2011). Romatizma ve eklem burkulması
durumlarında tedavi edici olarak, ağız
yıkama preparatlarının içine katılarak,
diş macunu olarak, ağız iltihaplarının
ve diş etlerinin tedavisinde kullanıldığı
kaydedilmektedir. Propolis ayrıca diş
aralarını temizlemeye yarayan mumlu
iplik yapımında kullanılır (Parolia ve ark.,
2010).
Propolisin etanol ekstresinin
karaciğer ve mesanedeki kanserli hücreleri
dönüşüme uğrattığı ve gelişmelerini
önlediği bulunmuştur. Bu hücre öldürücü
etkiyi sağlayan maddeler, propolisten
izole edilen kuersetin, kafeik asit ve
klerodan diterpenoittir. Propolisin hamster
yumurtalık kanseri hücrelerini ve faredeki
sarkoma tipi tümör hücrelerinin hücre
bölünmesini durdurduğu da bulunmuştur.
Ayrıca göğüs, cilt, kolon ve böbrek kanseri
gibi, insan ve hayvan tümör hücrelerinde
öldürücü etkileri de tespit edilmiştir
Propolisten izole edilen Arpetilin-C, insan
mide kanseri ve gırtlak kanseri hücreleri ile
fare kolon kanseri hücrelerinde öldürücü
etki göstermiştir. Ayrıca içeriğinde
bulunan kafeik asit ve esterleri sayesinde
tümör oluşumu sırasında, tümör
hücrelerinin primer yerleşim yerlerinden
vücudun diğer kısımlarına taşınmasına
neden olan metastaz ve anjiyogenez
olarak adlandırılan yeni damar oluşumunu
önlediği yapılan çalışmalarla gösterilmiştir
(Lotfy, 2006).
Propolisin içeriğinde en çok bulunan
maddeler, flavonoitler ve antioksidanlardır.
Serbest radikaller diğer faktörlerle birlikte
kalp damar rahatsızlıklarında, romatizma,
kanser, diyabet, Parkinson ve Alzheimer
hastalıklarında hücre yaşlanmasından
sorumludurlar. Antioksidanlar serbest
radikalleri indirgeme özelliğine sahiptirler,
böylece lipitleri korurlar ve C vitamini
gibi diğer bileşiklerin oksitlenmesini ve
yıkılmasını engellerler. Oksidadif yıkım,
karaciğer fonksiyonlarının azalmasına
neden olur. Fareler üzerinde yapılan
deneyler, propolis ekstrelerinin karaciğer
hücrelerini yıkıma karşı koruduğunu
göstermiştir (Russo, 2002).
Fareler üzerinde yapılan deneylerde
propolisin immün tepkiyi tetiklediği de
belirlenmiştir (Dimov ve ark., 1991).
Araştırıcılar propolis ekstresinin, insanda
bağışıklık fonksiyonlarına bağlı olarak
makrofajları aktive ettiğini (Orsi ve ark.,
2005), farelerde antikor oluşumunu
tetiklediğini (Sforcin ve ark., 2005) ve
sitokinleri meydana getiren diğer bağışıklık
hücrelerini aktive ettiğini göstermişlerdir
(Pagliarone, 2009). Propolisin HIV-1
replikasyonunu engellediği ve immun
tepkileri düzenlediği belirlenmiştir (Gekker
ve ark., 2005).
Farelerde yoğunlaştırılmış propolis
ekstresinin, kan basıncını düşürdüğü,
sakinleştirici etki yarattığı ve serum
glikoz oluşumunu sağladığı bulunmuştur
(Fuliang ve ark., 2005). Propoliste bulunan
dehidroflavanoitlerin kılcal damarlarları
kuvvetlendirdiği de belirlenmiştir
(Castaldo ve Capasso, 2002; Lotfy, 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

....

..............................